31.12.16

Kıymetlimisss

 ''Şimdi anladım almadan önce veriyorsun'' demişti Alice filmin sonunda Zaman'a. Şuanda tüm yazacaklarım tam olarak bu sözle ilgili olacak. ⌛


 Bir sene önce bugün en sevdiğin renk ne ise o renkte bir kutunun içinde koca bir sene hediye edildi sana. Karşılığında neler verdin, o sene gelmeden neler vaadetmiştin, bunları ben bilemem ama bugün koca bir sene daha koyuldu kucağına. Al dedi Yaratıcı, tepe tepe kullan geze geze kullan, istersen seve seve güle oynaya kullan. Bu senenin tüm kullanma talimatlarına uy takıldığın yerde sor, bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. 

  Madem hal böyle; o halde yıl bitiminde süpürüp satmalık değil de özene bezene sarıp sarmalamalık unutmaktan korkmalık en güvenilir yerlerde saklamalık veya en gözde yerde sergilemelik tablolar yapalım. En en en güzel boyalarımızla, en güzel gece ve sabahlarımızla harmanlayarak okkalı bir vuruş yapalım bu yeni senemize. Nerden başlasak..
Şeyden mi başlasak..
Kurduğumuz cümlelerden.
Sahici oluşlarıyla elimizde olmadan karşımızdakini kırdıklarımızdan mı? Yok bunlara istesek de bir şey yapamayız. Sahici olmayanlarından başlayalım.Düzeltelim gerçekleriyle bir bir.. Hayır o saç rengi sana yakışmadı, evet bunu indirimden aldım, havuçlu keke bayılırım ama diyette olduğum için yemiyorum, seni sevmeye çabalıyorum ama olmuyor, param var ama bana lazım.

 Sonrası kendiliğinden gelecektir. Hep dürüst, en dürüst. Oh kafan rahat dünyan rahat.Sevgini de nefretini de boş yere harcama. Çünkü unutma bu senin hediye kutun. 🎁


 Kan bağının çok şey olduğunu ama her şey olmadığını kalbine kafana derine kazı.Seninle olan kan bağının bir kimsenin yanlışını doğru yapmadığını kabullen. Ha yanlışı yanlış haliyle kabulleniyorum diyorsan o zaman kan bağının olmadığı kişilerin yaptığı yanlışlara da aynı şekilde sabretmeye çalış. Bak bakalım o zaman kendi içinde aslında yıllardır verdiğin haksız rekabetle nasıl savaşmaya başlıyorsun.

 En yakın arkadaşına doğru soruları sormayı öğren. En büyük hatan neydi demek yerine en büyük hatanı kaç yaşındayken yaptın diye sor. Eminim '' hayattaki en büyük hatamı 19 yaşımdayken yaptım'' dedikten sonra bilmen gereken her şeyi sana zaten anlatacaktır. Çünkü en yakının. 

 Siyasetten anlamam deme. Çünkü siyaset senden anlıyor. Onu görmezden gelemezsin. İlgilen, araştır. Korkma, bildiğinde değil bilmediğinde yutar bu canavar seni.

 Kitap ve film önerisi istediklerinde okuyup-izlemediklerini bildiğin kişilere önermeyi bırak. Evet her şeye rağmen önersen de bir şey kaybetmezsin gibi duruyor ama onlar senin önerilerin, senin fikirlerin. Neden kale almayan değerlendirmeyen biri için musluğu boşa akıtasın?

 Şeye mi geçsek sonra, söylemeye bile cesaret edemediklerimize. Başlıyorum:
Seni seviyorum.
Annemi kaybetmekten çok korkuyorum.
İkra'nın en yakın arkadaşlarını kıskanıyorum.
Ayşe ablam evlenmesin.
Yağız konuşmaya başlayıp bana uzun uzun hikayeler anlatsın.
Ayakkabı numaram 36.5 olduğu  için airmax bana çok yakışıyor ve dibine kadar bu zevki tadacağım.
Aynı sırt çantalarına sahip olmamız beni rahatsız etmez lütfen sen de rahat ol.
Keşke boyum uzun olsaydı dediğim 5. seneme giriyorum.
En büyük korkum aşırı kilolu biri olmak.
Hayatımdaki en büyük hatamı 19 yaşımdayken yaptım.
İstediğim fotoğrafı paylaşıp istediğim zaman siliyorum , çünkü benim sosyal ağım.
9 sayfa da olsa yazarım bu sene neler yaptığımı çünkü evet kendimi önemsiyorum.

 Dua listesi gibi cesaret listelerimiz var hepimizin. Hepsini tekrarla ve hediye kutunun içini önce önceliklerinden doldurmaya başla. Sanırım kutunun güzelliğini biraz da önceliklerimiz belirliyor, biraz da  kutunun içine neleri almadığımız. Seçici olmak lazım yani. Öyle her gelene kapını açıp he deme, çünkü sen bitanesin. Kutunun içine kendini koymayı da unutma aman ha. 

 Kutu kutu dedik, nasıl bir şey bu kutu? Şöyle kırmızı kocaman beyaz fiyonklu mu? Çok mu klişe? O zaman takım elbiseli papyonlu. Veya devasa boyutta bir köstebek pasta, dilimlemeden direkt dalmalık.  Kim bilir . İçine ne koyduysam odur bir kutu , her şeyiyle benimdir, yanımda yer açarım ama yar etmem kimselere. Çünkü zaman bitanem, geçip gidiyor. My precious...

 Kıymetlimiss olacak nice güzel şeylere vesile olsun bu yıl.








30.12.16

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU- Kitap Konuşması



 Kitap: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Yazar: Stefan Zweig
Almanca aslından çeviren: Ahmet Cemal
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Benim canım yazarım Stefan!
 ''Satranç''tan  sonra sandım ki ilk ve son oldu seninle buluşmamız. Bir daha aynı noktada bir araya gelemez selamlaşamaz iki lafın belini bir daha böylesine koyu şekilde kıramayız sandım. 
Yanılmışım. 

Ben bugün incecik bir kitabın içerisinde bilinmeyen bir kadınla sohbet ettim.
Aşkını dinledim yüzünü görmeden, sesini duymadan. Yalnızca kelimeleriyle konuştum -normalde de böyle değil midir zaten-. Kapıda bekledim kendi nefesimden korkarak, ayak seslerini duyunca gözümü kapının deliğine diktim, boyum yetmedi parmak uçlarıma basarak gördüm merdivenden çıkanları- görmez olaydım, ah o kadınları görmez olaydım- , sevginin basamaklarına böylece şahit oldum, yatakta ateşler içinde yanan oğlunu seyrettim,
 her sene bir buket beyaz gül alıp koydum masama,sonra cebimde para buldum ve dünyam o güzelim çiçeklerin bulunduğu vazonun içine yıkıldı.

Kahramanımız Bay R'nin elinde tuttuğu  bu mektubunda 3 dakikalık kendini tanıma sahnesine şahit olmak isterseniz mutlaka okuyun. Sonuna kadar dikkatinizi iyice verin ki; Bay R vazosunun o sene boş olduğunu sizinle birlikte anlasın. 





25.12.16

ÇOCUKLUĞUM- Kitap Konuşması



 Kitap :Çocukluğum
Yazar:Maksim Gorki
Tür: Biyografik Roman 
Yayınevi: MORPA Kültür Yayınevi
Sonraki Eser: Ekmeğimi Kazanırken

Konuya sondan gireceğim, çünkü sonuçları sebeplerin önüne koymalıyız bazen.
Yıllar önce okuduğum bu kitabı buraya aktarmak nerden geldi aklıma? 
Sanırım güncel olayların ardından  zihnimde yer etmiş olan şu sahne, işte tam da buraya bu yazıyı yazma sebebim.

''Anlattıklarının çoğu bellekte tutulmaya değmez şeylerdi. Birçoğu onun uyarılarına gerek kalmadan belleğime giriyor ve beni tedirgin ediyordu. Anlattıklarının tümü yaşadığı  şeylerdi... Kendisine soru sorulmasından hoşlanmadığını fark etmiştim ama ben yine ısrarla sorardım:
-Hangisi daha iyi? Fransızlar mı Ruslar mı?
+Nereden bileyim ben? Ülkelerinde nasıl yaşadıklarını görmedim ki.. diyerek sinirli bir şekilde karşılık verdi.
-Ya Ruslar nasıldır?
+Nasıl olacaklar iyileri de var kötüleri de. Kölelik devrinde insanlar şimdikinden çok daha iyi durumdaydı. Şimdi herkes özgür ama geçim sıkıntısı çekiyorlar. Beyler serttir ama akılca bizden üstündür..Tabi beylerin tümü böyle değil , iyi bir beyle karşılaşınca insan ona boyun eğmekten kendini alamaz. Hiç şüphesiz, beyler arasında aptal olanları da var. Bunlar boş torba gibidir içine ne koyarsan alır. Bizde böyleleri boldur. Bakarsın uzaktan iyi görünür yanlarına yaklaşınca bir de bakarsın içi kof bir istiridye kabuğu ... Kendimizi eğitmeli, kafamızı yontmalıyız, ama bileği taşı nerede?
-Ruslar güçlü mü
+Güçlü olanları var. Ama iş güçte değil, beceridedir. Sen istediğin kadar güçlü ol, at senden yine daha güçlüdür.''


Çocukluğum; Maksim Gorki'nin yaşamını anlattığı 3 kitaptan ilki. İçlerinde her anlamda birinci nitelikte bir eser. 5 yaşındayken babasını kaybeden Gorki. annesi ile ananesinin yanına yerleşir , soluğumuzu kesecek bir hayatın adımları böylece atılmış olur.
Kitabı mı anlatsam yazarı mı derken ikisinin de aynı şey olduğu hem zaten yazarın da kitabın 9. bölümünde kendisini tek paragrafta nasıl özetlediğini fark ettim.

''Bana öyle geliyor ki, ben çocukluğumda,  birçok basit ve silik kişilerin, tıpkı arılar gibi, yaşam üzerindeki deney ve düşüncelerinin balını getirip bıraktığı bir kovan gibiydim. Bunlardan her biri ve herkes kendi tarzına göre ruhumu cömertçesine zenginleştiriyordu.Bu bal gerçi çoğu defa kirli ve acıydı, ama ne de olsa  bilginin her türlüsü değerli bir maldır.''

Ben hayatımı tanımlayacak olsam... Henüz bunun iççin erken, 20 sene sonra vakti geldiğinde bulurum bir tanım ama acı ve bal kavramlarını bir arada bulundurup bunu bu denli güzel ifade edebilecek kadar şanslı olur muyum bilemiyorum. Bir ananeden, bir hırstan, bir büyümeden çok daha fazlası bu kitap. Hatta ondan kitap diye değil yaşam diye bahsetmek istiyorum. Bu yaşam, tam bir çocuk. Eğrisiyle doğrusuyla, alttan bakınca da üstten bakınca da bir çocuk ve bu çocuğu seyre dalıp gidiyorsunuz. 

''Elindeki tavanın demir parçasıyla beni bir hayli dövdü. Andersen kitaplarını da aldı ve tamamen ortadan kaldırdı. Bu, bana dayaktan da acı geldi.''

Sevgili Maksim;
Sana okuma-yazma öğretip , 8 yaşındayken seni işe gönderen dedenin toprağına su taşıyalım birlikte.
Çocukluğun; çocukluğumdur.

''Vuu, vuu. Söz ottur, bazen de paradır, ama bazen de altındır söz!''












17.12.16

Korkma!



Yaşamaya değen ve yaşamı anlamlı kılan tüm değerlerimiz için...
Korkma!
Kalabalıklaşmaktan
Farklı diyarlarda koşmaktan.
Beyazlar içinde mora bürünmekten.
Bir tasarım diğerinden farklıysa önem kazanır
Ve bir düşünce tektipleştiğinde korkuyla anılır.

Korkma!
Eğer doğru olanı yapacaksan; düşmekten
İnandığın uğurda -sözde- kaybetmekten
Görülmesi gerekenlerin fotoğrafını çekmekten
Okunması gerekenleri kağıda dökmekten
Bir doğruyu diri tutmak için bir deliğe girmekten.

Evet, 
Sen de kök salacaksın bu dünyaya hem de tüm ihtişamınla
Bir tohum at artık toprağa
Bir fidan dik, can suyu ol 
Bir kürek at inşaata
Bir çizim daha yap
Bir maket de sen teslim et
Bir egzersiz de sen öğret
Bir ağrıyı da sen dindir

Yaşamaya değen ve yaşamı anlamlı kılan tüm değerlerini, 
Yaşamaya değen ve yaşamın tüm değerlerini,
Yaşamaya değen ve tüm değerlerini anlamlı kılan yaşamını: diri tut!
Diri tut ki ölmeyelim.
Ölmeyin!
Ölmeyin!
Ölmeyin!
Sevginizi, hevesinizi,  evinizi, gecelerinizi, çiçeklerinizi
Biliminizi,bilginizi... Öldürtmeyin!

Korkmayalım burdayım demekten
''Ölmedim burdayım''
Ölmedik burdayız  ulan!

Hızla çoğalıyoruz.. daha çok öğrenerek
Hem daha hızlı hem daha emin koşarak
Gittikçe daha da sıkı atıyoruz ilmeklerimizi
Yaşamaya değen ve bizi diri tutan her değerin farkında olarak.