22.9.14

Uzay Bosluğu

Tutunacağı duvarlara dokunamadığını farketmişti. 
Ayakları mı yerden kesilmişti kendisi mi yerin dibine girmişti? İkisi de aynı kapıya varıyordu. Kapı gittikçe uzaklaşıyordu.Kulak memesi kızarmıştı hemen soluna dönse aynada gözleriyle bakışacaktı.Koridor uzadıkça uzuyordu. Koridor neden uzuyordu?
Kırık koluna bakıyordu aynaya bakmak yerine. O kadar çok kahve içtim ki diyordu kendi kendine 'o kadar çok kahve içtim ki.. kalsiyum eksikliğinin sonuçları..' dıye sıralandı kafasında düşünceler. Kafasını kaldırdı koridor hala uzuyordu.Koridor neden uzuyordu ve neden kimse yoktu?
Hemen ileride bir çocuk dikiliyordu, evet tek başına değildi . Çocuk kayboluyordu, tek başınaydı. Çocuk tekrar geliyordu, tek başına değildi. Çocuk yeniden gidiyordu, yeniden tek başınaydı.Çocuk neden gidiyordu demedi, çocuk neden geliyordu gidecekse eger? demeyi tercih ediyordu.
 Hemen arkasındaki koridor da uzamaya başlamıştı. Tüm bu koridorların nesi vardı? 
Koridorlar binalara sığamıyorlardı.Aynalar çatlıyordu, aynalar sırayla çatladı. Adam büküldü büküldü cenin oldu. Yıllardır kamburu oluşmasın diye yaptığı egzersizleri bir haberle yok saydı. Acı insanı böyle ediyordu, yılların birikimini ezip geçiyordu. Acı; hayatındaki tüm koridorları ulaşamayacağın noktaya kadar uzatıyor duvarlara dayanmana engel oluyordu.
Adam düşündü. Yutkundu. Nefes alıp verdi, sakince. Kalp atımını normal düzeye getirdi. Boğazındaki düğüm çözüldü,kırık olmayan koluyla tuttuğu telefonu kapatıyordu bu sırada.İnsan bir anda hemde hiçbir sebep yokken arkadaşlıklarını sorgulayabiliyordu. İnsan yaratıcısını da sorgulayabiliyordu. Hemen köşeden koridorlar da uzuyordu. Koridorlar acıya dayanamıyordu. Aynalar acıya dayanamıyordu. Aynalara ne hissettiğini soran yoktu .Aynalar çatlıyordu. Adam Tavana asmayı düşündü kendisini, ama hayır lamba ve kabloya dair hiçbir şey yoktu. Adamın aklına dank etti, evi boşaltıyorlardı. Adamın aklına yine dank etti evi tek başına boşaltıyordu çünkü mecburdu. Koridoru yakalamaya çalışıyordu. Koridora ulaşamıyordu. Binalar yıkılıyordu, taş üstünde taş kalmıyordu. Adam'ın kalbi kırılıyordu, kolunu unutmuştu.Nefes aldı, verdi.Tekrar aldı tekrar verdi. Mide bulantısını azaltmaya yardımcı oluyordu bu. 

Kadın telefonun kapandığını duyunca aynaları yerine astı, temizliğini yaptığı koridora şöyle bir baktı.Boşanmak üzere olduğu kocasına mahkeme tarihini vereli sadece saniyeler olmuştu.Boğazındaki yumruyu unutmak için daha çok temizledi her yeri. Eski evinden taşan koridorlar yıktı geçti duvarlarını, toz duman etti. . Her yer her yerdeydi şimdi.Koridorlar uzadıkça uzuyordu. Bu koridorlar Allah'ım, neden hiç kısalmıyordu. Kadın ağlamadı. Koridora ulaşmaya çalışmadı. Acı üstüne acı eklemişti yıllardır, boşanınca kurtulacağına inanıyordu. Boğazındaki yumruyu unuttu, nefes aldı nefes verdi.Her şey yerli yerindeydi şimdi. Canını acıtan başka bir şey vardı, diğerlerinden ayıramıyordu.

4.9.14

Ölüm Hediyesi

Niçin izin vermediniz dilediğim gibi davranmama?
Niçin saklattırdınız duygularımı?

  Bundan 5 sene öncesiydi.
 Bir kayıp tatmamış acı yaşamamış yanisi henüz insan olmamıştım. Yaşıyor olsaydı 19 yaşında olacaktı'lı cümleler  kuracağımı bilmeden geçiriyordum günlerimi. Bu kadar çok kilom, bu kadar çok tasam, bu kadar çok insanım yoktu. Sonrasını hesaplamak yoktu. Öncesine takılmak yoktu.Bundan 5 sene öncesiydi ve yerli yerimdeydim o sıralar.
 Göremezsiniz diyorlardı.
 Hastayı göremezsiniz, yorgun.
 Bir odanın camından son kez bakmak ve son kez olduğuna bir türlü inanmamak.
 Nolurdu bir kez daha baksaydım o camdan
 Nolurdu gözlerini son kez kapatmadan önce göreceği son şeyin 'imagine' yazılı bileğim olmasını sağlasaydım.
 Mucize kelimesi bir sonraki duama kadar anlamını yitirmişti.Ölümü kıskanır olmuştum.Aldığı şeyin ne kadar güzel olduğunu bir bilseniz siz de kıskanırdınız.

.
.
                                                            Dünyada Kalmıştan,
                                                                            Kurtulmuş'a.. sevgilerle..




2.8.14

Besle Ağrıyı Oysun Basını

 Baş ağrısının yerini bile değiştirebiliyor bazı insanlar, durup dururken kusma isteği uyandıranlar gibi. 
 İşte şuan masaya kaydı ağrın, vücudundan ayrılınca dayanması daha da zorlaşıyordur eminim.
 Gittikçe dağılıyor odanın içinde, durmuyor yerinde, iyice arsızlaştı. 
 Bu ağrıyı bu kız nasıl büyütecek Allah'ım?   Sen kırılacak bir cam gibiyken o kaskatı kesiliyor karşında.
 Bu ağrıyı doğuracağına taş doğursaydın keşke!
 Sarılınca geçeceğini düşündüğün tüm sızılar o ağrı yığının içinde gittikçe yük oluyor sana.
 Aslında ağrıdan çok ağrının sebebi büküyor boynunu.
 Kamburlaşıyorsun.
 Kamburuna merhaba de.

24.7.14

If I Needed You



Odanın içinde inceden inceye yankılanan ses yorganın altındaki kıza ait olmalıydı.

Kulaklığı takmasına gerek kalmadan şarkıyı beyninden çalacak kadar çok dinlemişti çünkü bu şarkıyı.


''Bir erkek tarafından terk edilmişseniz ve ağlıyorsanız size söylenecek tek şey şudur: değmez.

İstediğiniz üniversiteye yerleşemediğinizi öğrendiğinizde ağlarsanız size söyleyecekleri tek şey yine şudur: değmez, gözyaşına yazık.

Merdivenlerden düştüğünüzde ufak bir yaranın hava alması sonucu canınızın yanması dışında bir problem olmamasına rağmen ağlıyorsanız size denilecek şey yine şu olur: ağlama yavrum, geçti geçti.

Kahkahalar atarak gülüyorsanız ve bunun sonucunda gözlerinizden yaş gelmişse başkalarından duyamayacağınız tek şey şudur: Ağlama be! 

Mutluyken ağlayabilirsin ama ağlama eylemini mutsuzken gerçekleştiremezsin. İçimde tutmak zorunda olduğum şeyler yüzünden bu kadar bağlıyım geçmişime. 


İzin almak zorunda olduğum tüm kararlarıma ve açıklama yaptırılan tüm hislerime ağlayacağım ölürken.''



diye yazmıştı günlüğüne o gün. Tarihi not düşmedi her zamanki gibi. Çünkü her günü aynıydı ve her gün olduğu gibi o gün de ablası onu unutması gerektiğini söylemişti.


 -Biri her gün 'unut unut unut' derse nasıl unutabilirim? Sen bile unutmam gereken kişiyi unutmuyor her gün unutmam gerektiğini hatırlatıyorsun.


dedi omuzları düşük bir eşofman giyen pasaklı kız yorganın altından. İçinden söylemiş olmalıydı, cevap gelmedi. 






20.6.14

My Angel Gabriel - Lamb

                     





Geri dönüşüm kodu bulunmadığı halde kıymeti bilinmeyenlere ve yitirilen her şeye..

17.4.14

En İyi Teklif


Oturup anatomi pratik vizeme çalışmam gerekirken seni izlemeye yeltenmiş olmamın bir sebebi olmalı diyorum ve blog sayfamdan sana bir mektup yolluyorum.

Sevgili Virgil;
Adamım.
Şimdi ben ne görüyorum bu fotoğrafa bakınca?
İktidar, hırs, başarı, üst düzey olan her şey..
arka planda
hayal kırıklığı, ihanet, bıkkınlık, şok, bitik.
Film bittiğinde oturup beş dakika filmi yorumlama ihtiyacı hissettim, kendimi senin yerine koydum.
Sonra fark ettim ki enteresan bir şekilde birbirimize çok benziyoruz.
Ben Türkiye'de yaşayan 19 yaşında fizyoterapist adayı Senat.
Sen orta avrupada aranan bir açık arttırmacı, sanat adamı, tablo koleksiyoncusu. 
Tutkuyla hayatını devam ettirirken yanında olanları başka bir tutku için terk etmiş olmanın sonucunun hazin olması...
pişmanlık mı?
maybe.
aptallık mı?
maybe.
.
.
İnsan yıllarca bekliyor ve işte hayatımı güzelleştirecek olan yegane şey diyor birden bire sebep belirtmeksizin.
Sonuç fiyasko olsa da neler kazandığının farkında olmak ayakta tutuyor ademoğlu ve havvakızını.

Sen çok iyi bir tekliftin Virgil, biz onlar için çok iyi bir tekliftik ve bence fazla iyiydik. 
Bu yüzden yollarımız ayrıldı. 
Ayıran Bir'i var Virgil.
Ve biliyorum ki daha iyi bir teklif sunacak bize.
''Nasılsa olacak olan olacak'' diyebiliyor olmanın dayanılmaz hafifliğinden bahsediyorum Virgil.

Virgil Oldman, his'daşım;
Seyrettiğin tabloların boşluğunu doldurma vakti şimdi.
Kendine çok iyi bakıyorsun, öpüyorsun gözlerinden.

                                                             17.04.14 SENAT





16.4.14

canımın içi

'' canımın içi böyle şeyler yalnızca romanlarda olur''
diyor
bir 
filmde
Cüneyt 
Arkın.
insanın
içine
roman 
olup
okunma
isteği
yerleşiyor.
insan
birden
bire
olmazı
olur
kılmak 
istiyor.
ama
canımın 
içi
böyle
şeyler
yalnızca
romanlarda
olur!

26.2.14

Velev ki gençleşiyoruz günden güne..

"Sevgilim kızıyor" ile " elalem ne der" arasında bir fark göremiyorum. 
Dikkatinizi çekerim göremiyor-u-m dedim, ben göremiyorum ben. 
Yani siz görüyor olabilirsiniz. 
Ha sevgiliniz elalem değildir o ayrı, ama sevgili de bir nevi elalemdir benim gözümde. Tekrar ediyorum "benim gözümde". 
Böyle düşünen ben -farz-ı misal- öleyim aşkımdan, yataklara düşeyim, bir dediğini iki etmeyeyim onun. 
Nolur? 
Kendime mi ihanet olur?
Benden farklı düşünen sen- farz-ı misal(2)- senin için değişmem deyip bastın tekmeyi. Noldu?
Duygularına ihanet mi ettin? 
Say ki herkes kendinle çeliştiğini söyledi herkes de kendiyle çelişirken
Say ki tüm tabuları yıktın önyargılar tuz buz dünya artık daha yaşanılabilir bir yer,
Say ki Kabil'in namı yayılmayı bırakmış sokak çöplerinden ceset çıkmaz olmuş,
Say ki dönmüyor dışımızdaki dünya, dönen tek şey bizim kafalarımız,
Say ki herkes suçlu ve benim hepsini içeri tıkıp dışarıyı ıssızlaştıran,
Say ki tecavüz küfürden daha büyük tepki alır olmuş... 
Tüm bunlar olurken; 
Velev ki vebalıyım
Velev ki nefret ettiğin eski sevgilinim,
Velev ki hiç görmediğin babanım,
Velev ki fahişeyim, 
Velev ki anneyim,
 nolmuş?

25.2.14

Kuşlardan Emanet

  Hatalarımız ;"gençtir, en deli zamanı" hayallerimiz; " daha çok var" denilerek , başarılarımız; ufalanarak göz ardı ediliyor. Hem kaybetmememiz hem kazanmamız öğütleniyor. Düşerken kalkmak gibi değil bu. Düşmek ve ayağa kalkmak eylemlerinden tamamen farklı üçüncü bir eylemden bahsediyodum:uçmak. Ne düşecek bir yerin var ne de kalkmanı gerektirecek bir durum. Uçmak öğretiliyor, hayallerimizde ve daima vücudumuzda. Bu yüzden kelebekler uçuruyoruz midemizde, bu yüzden kocaman dev yığınlar halinde hayal kırıklıklarımız var. Kuşların ayırt edici özelliğini taklit ettikten sonra mutlu olmamız beklenemezdi zaten. Hüznümüz kuşlardan emanet..

 Neye üzüldüğümüz kim olduğumuzla alakalı değil, ne kadar üzüldüğümüzde. Ismim kişiliğimin bir yansıması olarak kabul görmüyor, uçmak eylemini gerçekleştirmeden de yasayabiliyorum. Zeki olmam bankacının beni kandırmasına engel olamadığı gibi, zeki olmamam müşterimi kandırmama da engel değil. işte bunlar hep kuşları taklitten oluyor. 
Fazla uçuyorsun ey arkadaşım! 
Bir bak bakalım gökyüzü senin yerin mi? 
Sahip olduğunu kaybetme korkumuz kuşlardan emanet.

2.2.14

Guguk Kuşu

Seviyorduk, yıllar önce, adı anılmaz oldu şimdi ama vardı bir zamanlar öylesi.
Fallar kapatılıp açıldı bir umut yalanına dolanına bakılmaksızın, kırmızı güller sarı laleler doldu taştı, ata binen yolu geçti gitti, yolumuz vardı hazırlanıyorduk tuttular bizi, suretleri değişikti-kötü mü bakıyordu gözleri- kim kararttı bu kalpleri?
Imm.. güzel kokan insanlar , güzel konuşan insanlar, bir de güzel gülen insanlar.Hangisi olduk?
Güzel mi sevdik, güzel mi terk ettik? Kaç takla attık elde etmek, edilmek için?
Neyse.
Ne yapıyorduk?
Seviyorduk, yıllar önce.
Evin kedisini, matematik öğretmenini, üst sınıflardaki çocuğu-abiyi-, kasımpatıyı getiriyor diye yeryüzüne bir mevsimi, kış sabahında hissedilen soba sıcaklığını, bir dilim ekmeği, para üstlerini, şıpsevdi biriktirmek için sebeplerimizi, bir sesi, bir gülüşü, bir amacı seviyorduk.
Sevme yetimizi nerede kaybettik?
Olacağı vardı oldu ile öleceğe çare yok'larla düşe kalka geldik.Sicilimiz temiz ama alnımız ak mı emin değiliz.
Keşfediyorsun bir şehri, öğrenciyken, en güzel yıllarında.
 Ne tatlı geldi o esintiler, telefon görüşmelerini hatırla.
Hissedilmiyor mu eskiler artık hatırlanınca, veya hatırlanmaya değer gelmiyor mu artık?
Aylardır beklenen filmin heyecanını kim aldı götürdü benden?
 Kapı önü muhabbetlerinin yerini hangi geyikler çaldı?
Seviyorduk, yıllar önce.
Kim demeden ve belki de aslında kim olduğunu gerçekten  önemseyerek.
Seviyorduk bir filmi bir kuş yüzünden
Guguk kuşuna sormuşlar mıdır ismini bir filme koyarken?


30.1.14

Bir Günüm

  Bugün  odasına koca bir uçak motoru düşen Donnie Darko gibi uyandım.
 Sabah yemek için geceden kaloriferin üzerine koyduğum sıcak portakalı ve elmayı yedim, üzerinde '9 dan önce mutlaka iç' yazan ilacımı 9'dan önce mutlaka içtim. Ablam odamın penceresini açmış, çok soğuktu ama üşendim kapatmaya bu yüzden üşümeyi tercih ettim. Gözlerim sabaha karşı uyuduğum için uyumam gerektiğini bağırsa da, uyumadım. Açtım hobbiti okudum bilmem kaçıncı kez. Liseden kızların buluşması varmış, bunu buluşma saatinden bir saat sonra öğrendim(telefonum kapalı olduğu için, ah ben, ah ben!) Telefonumu açar açmaz yine bir sürü mesaj...çoğu indirim mesajı... Kelimelerimi kullanmak için başkalarının onlara yönelttiği soruları bana soran kişilere yine tek tek cevap verdim.Dün hakkımda dediği şeyi kulaklarımla duymuş olmama rağmen bugün bana yalakalık yapmasına izin verdim bi kızın, ve kolumdaki saati nerden aldığımı öğrenmesi için de aynı şekilde başka bir kızın. Akşam olacak ve ben ilaçların etkisiyle büyük ihtimalle bugünü de acıkmadan portakal ve elma ile bitirmiş olacağım, eskilerden kalma olayları hatırlayacağım, kızacağım kendime, bana böyle dediğinde şunu demiş olsaydım olay bitmişti! diyeceğim, kurgularımı bir kenara koyup yatağa girmem için  pazartesiden itibaren anatomi çalışmaya tekrar başlamam gerektiğini hatırlamam yetecek. 
 Yatacağım, odasına koca bir uçak motoru düşen Donnie Darko'nun gülümsemesine sahip bir halde, üstelik karşımda Frank bana göz kırparken...