22.2.17

''Anlayınca, çok şey değişir''

100bindost ile ilgili görsel sonucu

Birileri en güzel hediyeyi en güzel şekilde hediye etmenin yolunu bulmuş.

 Şöyle ki;
100BinDost diye bir topluluk kurulmuş, anlayınca çok şey değişir diyerek uzaklara çok,çok uzaklara , yıllar öncesinden bize emanet edilen Allah'ın kitabını hediye etmemiz için bir yol oluşturulmuş.


''Nice küçük topluluklar Allah'ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir!..''(Bakara/249)

Peki bunu nasıl yapıyoruz?
Giriyoruz internet sitesine --> 100BinDost 
Hediye Et kutucuğuna basıyoruz ve önümüze çıkan sms havale eft banka kartlarından bize uygun olanı seçerek 12 TL karşılığında bir kardeşimize tefsirli kuran mealini hediye ediyoruz. Sms için tek sıkıntı faturalı hat olması gerekiyor.

Kimlere hediye ediyoruz? 
Üniversite, okul, hastane, kıraathane, hapishane, AVM, köy okullarındaki dostlarımıza.

Hediyemizin takibi mümkün mü?
Elbette, sorgulama kısmından kodunuzla hediyenizin durumunu kontrol edebilirsiniz.

Bu topluluğun nasıl oluştuğuna, illerdeki temsilciliklerine, hediye işlemleri hakkındaki bilgilere, topluluğun izinlerine, hediye edilen meal hakkındaki her türlü ayrıntılı bilgiye 100BinDost sitesine girerek ulaşabilirsiniz.

Okuyalım, anlayalım, anlamalarını sağlayalım.Çünkü; anlayınca, çok şey değişir...

  إِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Yaratan Rabbinin adıyla oku!
(Alak/1)






20.2.17

Welcome to Dongmakgol




2005 Güney Kore yapımı olan arka planda gizlice animasyon filmin canlandığı gerçek bir olay.
Tür: dram/komedi 
IMDb 7.8
Yönetmen : Park Kwang-hyun

 Güney Kore-Kuzey Kore-Amerikan askerlerinin arasında geçen düşmanlıktan dostluğa giden üçgenin içinden geçip taş binalar ve binalardan da taş kalplerimizde büyüttüğümüz hırslarımızdan iğrenmemek elde değil.Savaşmanın kan dökmenin hiç tanımadığın kişilere kin beslemenin ne kadar saçma olduğu çarpıcı bir şekilde ortaya seriliyor.

                               


 Kimsenin bilmediği bir kasabada yolları kesişen birbirine düşman zıt görüşlerdeki askerler aynı sofradan yemek yiyecek,  yan yana uykuya dalıp birbirlerine güvenecekler.



Gerçek hayatta da bir bomba yalnızca mısırları patlatıp gökyüzünden yağdırsaydı eminim çocuklar her patlama sesinde kulaklarını tıkamaz duvar diplerine sığınmaz anne babalar ölü bedenlere sarılmazdı. Savaşı, zalimliği kana susamışları tiye alan bu filmle birlikte bizlere silah doğrultuğunda delicesine gülümsemeyi kurşunun ancak bedenimize işleyebileceğini zihnimize dokunamayacağını gör-me-li-yiz.

                              
             

Bu dünyanın çivisi çıkmamış aslında ve daha yapacak çok işimiz ispatlayacak çok gerçeğimiz var.  En doğru bildiklerimizin bile önümüzü kesip bizi yanılttığı bu hayatta doğru olanı bulmaya, bulduğumuzda yolundan gitmeye andımız var. Ölmeyin öldürmeyin, birbirimize çiçekler sunmaya yağmurda ıslanmaya ihtiyacımız var.

Filmi izlerken niyeyse içimde paylaşma isteği uyandıran sahne:



Film bittiğinde kulağınızda çiçek var mı diye kontrol etmeyi unutmayın. 🌼

31.1.17

The Grand Budapest Hotel


boy with apple the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu

Beş yaşımdayken bayram ziyaretinde Karaman'a ananemlere gittiğimde herkesten gizli yatak odasındaki beyaz dolapta alt rafta dedemin benim için gizlediği bir poşet badem şekerini bulup bitene kadar yediğim süre nasıl geçtiyse, öyle bir doksan dk yaşattı bu film bana. İzledikçe izleyesim geldi.Poşetteki şekerler bir bir bitti, tadı damağımdan geçmedi. Şeker dükkanının içinde oyun oynadım, yıllar sonra.

the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu

The Grand Budapest Hotel; Stefan Zweig'in notlarından esinlenerk 2013 yılında yapıldı.Başlarda, Pianist filminden çok sevdiğim ve başarılı bulduğum bu filmde de Dmitri rolünü üstlenen Adrien Brody için ilgimi çekti.


İlgili resim

İzlemek için araştırırken hali hazırda sağlam bir kadrosu olduğunu görmüş oldum.
Mösyö Gustave rolüyle Ralph Fiennes muhteşem bir iş çıkarmış...

                            the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu

Hayali bir Zubrowka Cumhuriyeti'nde yaşayan kahramanlarımız bu cumhuriyetin savaş görmeden önceki dönemini bize anılar halinde aktarıyor. 


İlgili resim
the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu
İçimizden bir kız mezarlığına gittiği yazarın kitabını okuyarak filmi başlatıyor. Otelin iç sahnesinde buluveriyoruz kendimizi, geçmişiyle bizi büyüleyecek olan Sıfır Mustafa (Tony Revolori) yazarımız ile karşılaşır ve akşam yemeğinde atılır ilmekler geçmişe. Böylece yönetmen koltuğundaki Wes Anderson şeker dükkanının kapılarını bizlere aralar.



İşte bu fotoğrafın ait olduğu sahne, my favorite scene!






Ve bu da en sabırsızlandığım sahne. Araba dibinde acele etsene be adam hadi kaç hadi hadi....



                                                  Film tamamen Almanya'da çekilmiş.


Filmin iç çekimlerinin yapıldığı Görlitzer Warenhaus


Karlovy Vary'deki Palace Bristol Oteli


Filmde de kullanılan Karlovy Vary'deki geyik heykeli


Karlovy Vary'deki Grandhotel Pupp



Aldığı ödüller;
87. Akademi Ödülleri'nde ; En İyi Yapım Tasarımı ve Set Dekorasyonu, En İyi Özgün Film Müziği, En İyi Kostüm Tasarımı ve En İyi Saç ve Makyaj dallarında ve
64. Berlin Film Festival'inde Jüri Özel Ödülü Özel Ayı ödüllerine layık görülmüştür.




the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu

the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu

the grand budapest hotel ile ilgili görsel sonucu

Şeker tadı bırakan kalorisi olmayan her sahnede kalbinizde tozu dumana katıp yüzünüzde tebessüm bırakan bu filmi geç olmadan izleyin, gülümsemesini istediğiniz herkese izlettirin. 

Filmin fragmanını da buraya bırakıyoruuum..






kaynakça:
-vikipedi
-theweek
-kendim(:



18.1.17

İÇİMDEKİ MÜZİK-Kitap Konuşması


içimdeki müzik ile ilgili görsel sonucu

Kitap: İçimdeki Müzik
Yazar: Sharon M. Draper
Aslından çeviren: Zeynep Kürük
Yayınevi: Timaş Yayınları

''Kelimeler ...'' ile başlayıp ''Şimdiye kadar tek kelime konuşmadım.Neredeyse 11 yaşındayım.'' diyerek biten bir kitabın ardından mektubumda yer  vereceğim her kelimenin kıymetini bileceğime söz veriyorum!

''Sevgili Melody;

İsmin ne güzel.

 Gülüşün ne güzel.
Sesin... Ne güzel!
Hergün sana benzeyen onlarca hastayla karşılaşıyorum, aralarından bazılarıyla birer saat tedavi seansı geçirecek kadar da şanslıyım üstelik. Bu aşamada kendimi kısa süreliğine Bayan V. ile kıyaslamama izin ver: aslında kıyas bile yapamam çünkü sabrı isteği -hatta tecrübesi- beni kendime getirdi, bir Bayan V. olmak için kaç fırın ekmek yemem gerekiyor?
Sevgisi artsın, elini bırakmasın.

Kardeşin Penny doğduğunda istemsiz bir şekilde üzülmüştüm, kendini onunla kıyasladığın ondan nefret ettiğin sayfalarla karşılaşacağıma neredeyse emindim. Bunu yapmak yerine  farklılıklarınızı görüp onunla tamamladın kendini. Vakti geldiğinde sana çabanı ispatlamayı çok gören kişilere bile kahkaha attın ya...
Sevgin artsın, kelimelerini bırakmasın.

Hani çok sevdiğin,hayranlıkla izlediğin balık kendini bir anda fanusundan fırlattı ya, var benim hayatımda da öyle balıklar, kuşlar. Özene bözene seyrettiklerim kendilerini attılar, uçtular... Hani yine o gün annen tüm çabalarına rağmen kurtaramadığın balığı fanusundan dışarı senin çıkardığını düşünüp üzüntünü görmeyip seni suçladı ya, benim hayatımda var kendimi ifade etme fırsatı tanımayanlar. 
Sabrımız sağolsun.

Mesleğimden dolayı yaşadığın her duruma aşinaydım, ama içindekileri okumak düşüncelerine girmek... Sanıyorum bir fizyoterapist için anatomi atlasısın. Öyle değerli, öyle değiştirilmez.
Kıymetin artsın, okuyanların bırakmasın.

''anlatamıyorum'' tuşuna bastığında ''çok iyi anlıyorum'' diyip her koşulda seni koruyormuş gibi görünen, en heyecanlı gününe uyandığında ise seni yüz üstü bırakan Rose'lerden o kadar çok var ki hayatta... Koşucu olsan da var, konuşmacı olsan da. Bu durum senin elini kaldıramamanla, anne diyememenle, salyanın akmasıyla, dik durduramadığın gövdenle alakalı değil. Altından mücevher olsan kıyafetime yakışmadı derler.
Ki sen en değerli mücevhersin, tozlanma sakın.

Çabalarına sağlık, seninle tanıştığıma, tanıştırıldığıma memnun oldum.
Öpüyorum kelimelerine dokunan baş parmağından.''
   
                                                                  Fzt Senat
                                                                 18.11.17


31.12.16

Kıymetlimisss

 ''Şimdi anladım almadan önce veriyorsun'' demişti Alice filmin sonunda Zaman'a. Şuanda tüm yazacaklarım tam olarak bu sözle ilgili olacak. ⌛


 Bir sene önce bugün en sevdiğin renk ne ise o renkte bir kutunun içinde koca bir sene hediye edildi sana. Karşılığında neler verdin, o sene gelmeden neler vaadetmiştin, bunları ben bilemem ama bugün koca bir sene daha koyuldu kucağına. Al dedi Yaratıcı, tepe tepe kullan geze geze kullan, istersen seve seve güle oynaya kullan. Bu senenin tüm kullanma talimatlarına uy takıldığın yerde sor, bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. 

  Madem hal böyle; o halde yıl bitiminde süpürüp satmalık değil de özene bezene sarıp sarmalamalık unutmaktan korkmalık en güvenilir yerlerde saklamalık veya en gözde yerde sergilemelik tablolar yapalım. En en en güzel boyalarımızla, en güzel gece ve sabahlarımızla harmanlayarak okkalı bir vuruş yapalım bu yeni senemize. Nerden başlasak..
Şeyden mi başlasak..
Kurduğumuz cümlelerden.
Sahici oluşlarıyla elimizde olmadan karşımızdakini kırdıklarımızdan mı? Yok bunlara istesek de bir şey yapamayız. Sahici olmayanlarından başlayalım.Düzeltelim gerçekleriyle bir bir.. Hayır o saç rengi sana yakışmadı, evet bunu indirimden aldım, havuçlu keke bayılırım ama diyette olduğum için yemiyorum, seni sevmeye çabalıyorum ama olmuyor, param var ama bana lazım.

 Sonrası kendiliğinden gelecektir. Hep dürüst, en dürüst. Oh kafan rahat dünyan rahat.Sevgini de nefretini de boş yere harcama. Çünkü unutma bu senin hediye kutun. 🎁


 Kan bağının çok şey olduğunu ama her şey olmadığını kalbine kafana derine kazı.Seninle olan kan bağının bir kimsenin yanlışını doğru yapmadığını kabullen. Ha yanlışı yanlış haliyle kabulleniyorum diyorsan o zaman kan bağının olmadığı kişilerin yaptığı yanlışlara da aynı şekilde sabretmeye çalış. Bak bakalım o zaman kendi içinde aslında yıllardır verdiğin haksız rekabetle nasıl savaşmaya başlıyorsun.

 En yakın arkadaşına doğru soruları sormayı öğren. En büyük hatan neydi demek yerine en büyük hatanı kaç yaşındayken yaptın diye sor. Eminim '' hayattaki en büyük hatamı 19 yaşımdayken yaptım'' dedikten sonra bilmen gereken her şeyi sana zaten anlatacaktır. Çünkü en yakının. 

 Siyasetten anlamam deme. Çünkü siyaset senden anlıyor. Onu görmezden gelemezsin. İlgilen, araştır. Korkma, bildiğinde değil bilmediğinde yutar bu canavar seni.

 Kitap ve film önerisi istediklerinde okuyup-izlemediklerini bildiğin kişilere önermeyi bırak. Evet her şeye rağmen önersen de bir şey kaybetmezsin gibi duruyor ama onlar senin önerilerin, senin fikirlerin. Neden kale almayan değerlendirmeyen biri için musluğu boşa akıtasın?

 Şeye mi geçsek sonra, söylemeye bile cesaret edemediklerimize. Başlıyorum:
Seni seviyorum.
Annemi kaybetmekten çok korkuyorum.
İkra'nın en yakın arkadaşlarını kıskanıyorum.
Ayşe ablam evlenmesin.
Yağız konuşmaya başlayıp bana uzun uzun hikayeler anlatsın.
Ayakkabı numaram 36.5 olduğu  için airmax bana çok yakışıyor ve dibine kadar bu zevki tadacağım.
Aynı sırt çantalarına sahip olmamız beni rahatsız etmez lütfen sen de rahat ol.
Keşke boyum uzun olsaydı dediğim 5. seneme giriyorum.
En büyük korkum aşırı kilolu biri olmak.
Hayatımdaki en büyük hatamı 19 yaşımdayken yaptım.
İstediğim fotoğrafı paylaşıp istediğim zaman siliyorum , çünkü benim sosyal ağım.
9 sayfa da olsa yazarım bu sene neler yaptığımı çünkü evet kendimi önemsiyorum.

 Dua listesi gibi cesaret listelerimiz var hepimizin. Hepsini tekrarla ve hediye kutunun içini önce önceliklerinden doldurmaya başla. Sanırım kutunun güzelliğini biraz da önceliklerimiz belirliyor, biraz da  kutunun içine neleri almadığımız. Seçici olmak lazım yani. Öyle her gelene kapını açıp he deme, çünkü sen bitanesin. Kutunun içine kendini koymayı da unutma aman ha. 

 Kutu kutu dedik, nasıl bir şey bu kutu? Şöyle kırmızı kocaman beyaz fiyonklu mu? Çok mu klişe? O zaman takım elbiseli papyonlu. Veya devasa boyutta bir köstebek pasta, dilimlemeden direkt dalmalık.  Kim bilir . İçine ne koyduysam odur bir kutu , her şeyiyle benimdir, yanımda yer açarım ama yar etmem kimselere. Çünkü zaman bitanem, geçip gidiyor. My precious...

 Kıymetlimiss olacak nice güzel şeylere vesile olsun bu yıl.








30.12.16

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU- Kitap Konuşması



 Kitap: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Yazar: Stefan Zweig
Almanca aslından çeviren: Ahmet Cemal
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Benim canım yazarım Stefan!
 ''Satranç''tan  sonra sandım ki ilk ve son oldu seninle buluşmamız. Bir daha aynı noktada bir araya gelemez selamlaşamaz iki lafın belini bir daha böylesine koyu şekilde kıramayız sandım. 
Yanılmışım. 

Ben bugün incecik bir kitabın içerisinde bilinmeyen bir kadınla sohbet ettim.
Aşkını dinledim yüzünü görmeden, sesini duymadan. Yalnızca kelimeleriyle konuştum -normalde de böyle değil midir zaten-. Kapıda bekledim kendi nefesimden korkarak, ayak seslerini duyunca gözümü kapının deliğine diktim, boyum yetmedi parmak uçlarıma basarak gördüm merdivenden çıkanları- görmez olaydım, ah o kadınları görmez olaydım- , sevginin basamaklarına böylece şahit oldum, yatakta ateşler içinde yanan oğlunu seyrettim,
 her sene bir buket beyaz gül alıp koydum masama,sonra cebimde para buldum ve dünyam o güzelim çiçeklerin bulunduğu vazonun içine yıkıldı.

Kahramanımız Bay R'nin elinde tuttuğu  bu mektubunda 3 dakikalık kendini tanıma sahnesine şahit olmak isterseniz mutlaka okuyun. Sonuna kadar dikkatinizi iyice verin ki; Bay R vazosunun o sene boş olduğunu sizinle birlikte anlasın.